23 Ocak 2017 Pazartesi

ULUSLARARASI BUZ TIRMANIŞ FESTİVALİ BAŞLADI



Erzurum Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen "Uluslararası Buz Tırmanış Festivali" başladı. Büyükşehir Belediyesi’nin bu yıl ikincisini düzenlediği festivale, 12 ülkeden dünyaca ünlü uluslararası dağcılar ile ülkemizin çeşitli illerinden 134 dağcı katılıyor.
Bu festivalde sporcular, uzman dağcılar gözetiminde Uzundere ve Tortum ilçelerindeki yüksekliği 20 ile 300 metre arasında olan ve sadece kışın ortaya çıkan buz şelalelerine tırmanış yapıyor. Dağcıların bir kısmı Tortum ilçesi yakınındaki 30 metre yüksekliğindeki Şenyurt şelalesine, diğer iki gurup ise Uzundere ilçesi yakınlarında bulunan 50 metre yüksekliğindeki Abinis ve 30 metre yüksekliğindeki Yeşildal şelalelerine tırmanış gerçekleştirdi. Pazartesi günü ise Lucifer ve Sarıgelin Şelalelerine tırmanış yapılacak. 3 gün farklı yerler ve farklı uzunluklardaki şelalelere tırmanışlar yapıldıktan sonra dördüncü gün gerçekleştirilecek kültür gezisiyle festival tamamlanacak. Bu festivalde dünyaca ünlü Türk Dağcı Tunç Fındık, Erzurum’un gönül elçiliğini yapıyor. Festival organizatörü Dağcılık Antrenörü Çetin Bayram, böylesine geniş katılımlı uluslararası bir festivali Erzurum’da gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşadıklarını belirtti.

Bu bölgede bulunan ve sadece kış aylarında oluşan donmuş şelalelere yapılan buz şelalesi tırmanışının ülkemizde yeni bir branş olduğunu vurgulayan Bayram, “Ülkemizdeki bu yeni buz şelalesi tırmanışı branşının gelişmesinde Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Mehmet Sekmen’in çok büyük katkıları var. Başkanımız Mehmet Sekmen’in geçen yıl ve bu yıl buz tırmanışına yaptığı destek, buz tırmanışında ülkemizde bir dönüm noktası oldu. Büyükşehir Belediye Başkanımızın vizyonu çok geniş. Göreve ilk başladığında ‘Erzurum’u Dünya kenti yapacağız’ demişti. Kısa zamanda gördük ki Başkanımız gerçekten Erzurum’u bir dünya kenti ve özelliklede kış sporlarında dünyada marka bir kent yapıyor. Bugün de uluslararası önemli bir organizasyona ev sahipliği yapıyoruz. Dünyaca ünlü isimler Erzurum’da. Türkiye ve Erzurum'un saklı kalmış güzelliklerinin tanıtılması noktasında önemli bir festivali gerçekleştiriyoruz." dedi. Ülkemizde buz tırmanışının, ulaşım, lojistik ve güvenlik bakımından Erzurum’dan başka hiçbir yerde yapılamadığına dikkat çeken Bayram, önümüzdeki yıllarda Dünya Buz Tırmanış Şampiyonası’nın Erzurum’da yapılacağını söyledi. Çetin Bayram şöyle konuştu: “Dünyanın en yüksek yapay buz tırmanma duvarı Erzurum’da Atatürk Üniversitesi yerleşkesi içerisinde. Önümüzdeki yıllarda inşallah Dünya Dağcılık Federasyonu’nun destekleriyle Dünya Buz Tırmanış Şampiyonası Erzurum’da yapılacak”

19 Ocak 2017 Perşembe

Adına Türkü Yakılan, Başı Dumanlı 5 Dağ

Anadolu’da olup da bir türküde geçmeyen dağımız neredeyse yok gibi. İçlerinden adına türkü yakılan beş tanesi kaleme alındı. Ama  türkülerin kaynayıp çıktığı asıl dağ, dağların en büyüğü ve en yücesi olan gönül dağı.



Anadolu Jet, Türkiye’de adına türkü bestelenen 5 dağı kaleme aldı.
Anadolu Jet Magazin Kasım sayısında yayınlanan araştırmada Dağlar ve türkülerin detayları sıralandı.
“Ne zaman bir dağ görsem, ellerimi önümde kavuşturup sonsuz bir hürmet hissiyle bakakalırım beni öylece saran ve sarsan azamete, heybete ve dağın dinmez yalnızlığına. Sonra dağın dağa kavuşamayacağı gerçeğinin “dağlar yürütüldüğü zaman” değişeceğini düşünür, onlar adına avunurum. Ama bilirim ki o gün gelene kadar, bütün dertli âşıklar, kendi hallerini ancak bu derdi çekenin anlayacağını düşünerek, kavuşamamayı en devasız şekliyle yaşayan bu dağlara anlatmaya, türküler yakmaya, yanan yüreklerinin dumanını bu dağların başına sarmaya devam edecekler.
Anadolu’da olup da bir türküde geçmeyen dağımız neredeyse yok gibi. İçlerinden adına türkü yakılan beş tanesini sizler için seçtik. Ama unutulmasın ki türkülerin kaynayıp çıktığı asıl dağ, dağların en büyüğü ve en yücesi olan gönül dağıdır.

Türkiye’nin en yüksek üçüncü dağı. Dağcıların tırmanış için sıkça tercih ettiği Süphan Dağı, Ağrı-Patnos, Muş-Malazgirt, Bitlis-Ahlat ve Adilcevaz sınırları içindedir. Dağın başında bir duvak gibi duran zirvedeki kar örtüsü eteklere indikçe azalır. Van Gölü’nün kuzeyinde kalan bu dağ aynı zamanda onu çevreleyen ilçelerin su kaynağıdır.
Her dağla beraber büyüyen türlü efsaneler vardır ve Süphan Dağı’na da ne kadarı gerçek olduğu bilinmeyen türlü efsaneler yakıştırılmıştır. Mesela dağdaki bir uçurumdan düşerek can veren iki sevgilinin hatırasına her yıl o düştükleri yerde kendiliğinden iki tane gül bittiği söylenir. Buzlarla kaplı zirvesinde ise “kırklar” olarak anılan kırk tane şehit mezarı bulunur. Yine zirvede bulunan krater göl ise mavinin en derin haliyle görenleri kendine hayran bırakır. Ama türkü, en yukarıda sakladığı bu güzelliklere değil, eteğine serilen çiçeklere yakılmıştır; Süphan Dağı’nın eteği / Eteği güller biteği / Ana can kurbanın olam / Yârim baldır ben peteği.

Erzurum’u güney kısmından zarifçe kıvrılarak saran Palandöken Dağı, üzerine yağan karı tutup eritmediği için Türkiye’nin en gözde kış sporları merkezlerinden biridir. Mayıs ayında başka hiçbir dağda açmayan harika bir çiçekle süslenir. En yüksek tepesi “Büyükejder” ismini taşıyan Palandökenin etekleri ise orada kurulu kadim Selçuklu şehri Erzurum’un güzellikleriyle bezelidir. Türkü ve Erzurum yan yana gelince akla ilk gelen “sarı gelin” olur. Gönlün her teline dokunan melodisi ve yürek dağlayan hikâyesiyle bu türkü Palandöken Dağı’nın her taşına sinmiştir adeta; Palandöken yüce dağ / Altı mor sümbüllü bağ / Seni vermem ellere / Nice ki bu canım sağ.


İçinin yangınını en son 9515 sene önce dışarı atan Hasan Dağı, İç Anadolu’nun en yüksek dağı değildir belki ama en içli dağıdır diyebiliriz. Etekleri bugün hâlâ Yörük yurdu olan Hasan Dağı’nın zirvesinde “Hasan Dede” isimli, hayatını burada geçirmiş bir zat metfundur ve dağın ismini bu zattan aldığı söylenir. En eski yerleşim bölgelerinden biri olan Aksaray il sınırları içindedir. Selçukluların ikinci bir başkent gibi önem verdikleri Aksaray; saray, medrese ve kervansaray yönünden de bir hayli zengindir. Büyük Hasan Dağı ve Küçük Hasan Dağı diye iki kratere sahip olan bu içi yangın dağa, başta Karacaoğlan olmak üzere pek çok âşık ve ozan şiirler yazmış ve türküler yakmıştır. Ama içlerinden biri, Hasan Dağı’nın derdinin daha büyük olduğunu kabul ve itiraf etmiş ve bunu türkülemiş; Hasandağı iki çatal / Ortasında güller biter / Senin derdin benden beter / Ben de yandım Hasandağı.
Elazığ’ın her yanını görebileceğiniz, en tepesinde Süt Kalesi diye de bilinen Harput Kalesi’nin de bulunduğu Harput Dağı, üzerinde binlerce yıllık yaşanmışlığın ve türlü medeniyetlerin izini taşıyan kadim bir yerleşim merkezidir. Kale, Artukluların hatırası Ulu Cami, Meryem Ana Kilisesi ve gösterdiği kahramanlıklar dillere destan olan Balak Gazi’nin anıtı bunlardan sadece bir kaçı. Dağ gibi ulu kişilerin de yurt edindiği bu bölge “evliyalar yatağı” olarak da anılır. Harput Kalesi’ne Süt Kalesi de demelerinin sebebi; kalenin harcının suyla değil sütle karılmasıymış.
Elazığ yöresine ait türkülerin hemen hepsinde Harput anılır diyebiliriz. Adı yoksa kokusu vardır mutlaka türkünün bir yerinde. Mesela; “Kar mı yağmış şu Harput’un başına / Kurban olam toprağına taşına” diye başlayan türküde ismi, “Hüseynik’ten çıktım şeher yoluna / Can ağrısı tesir etti canıma / Yaradanım merhamet et kuluna / Yazık oldu yazık şu genç ömrüme / Bilmem şu feleğin bana cevri ne” adlı türküde ise buram buram kokusu vardır.

Türkiye’nin zirvesi. Efsaneleri belki de kendinden daha büyük olan, en tepesinde asla erimeyen büyük buzuluyla ak saçlı bir ulu bilge gibi duran Ağrı Dağı… Büyük bir kısmı Iğdır ilinde kalsa da Ağrı ilimizle özdeşleşen bu büyük dağ 5 bin 165 metre yüksekliğiyle Türkiye’nin en yüksek dağıdır.
Herhalde bütün dağcıların bir kez mutlaka tırmanmak isteyeceği Ağrı Dağı, merhum yazar Yaşar Kemal’in “Ağrı Dağı Efsanesi” isimli eserini okuyanların gözünde, türkülere kulak verenlerin de gönlünde daha da büyür, buyrun; Ağrı Dağı eteğinde / Uçan güvercin olsam / Türkü olsam dillerde / Diyar diyar dolansam”.

1 Ocak 2017 Pazar

Eşekli Kütüphaneci 'Mustafa GÜZELGÖZ'

Yıl 1943. Genç Mustafa Güzelgöz’ün tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi’ne çıkar. Devlet memurluğu o dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör falan yok. Bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok. Etraftakilerle konuşur, herkese anlatır: “Bakın kütüphane bomboş duruyor, gelin kitap okuyun.” Gelen giden olmaz. Amirlerine durumu bildirir.
– Kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli alıyon mu, almıyon mu?
– Alıyorum.
– Eee, o zaman ne karıştırıyon ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak? Başına daha fazla bela alacan, o kütüphaneye yıllardır kimse gelmez zaten.
23 yaşındaki genç memur “Ne yapayım, ne yapayım?” diye düşünür durur. Sonunda aklına bir fikir gelir, eşine söyler. Eşi önce “Deli misin bey?” der, ama kocasının bir şeyler üretme, işe yarama çabasını yakından görünce fikri kabullenir. O dönem devletteki amirlerinin çıkardığı tüm engellerin tek tek, binbir güçlükle üstesinden gelir. Çünkü o zaman da şimdiki gibi, “Aman bir şey yapmayalım da başımıza bir iş gelmesin. Çalışsan da aynı maaş, çalışmasan da“ zihniyeti aynen var.

O bıyıklı, kravatlı, asık yüzlü, sigara kokan, arkalarındaki Atatürk resminden utanmayan, ama ülkesine gram faydası olmayan bürokratları zorlukla ikna eder ve bir eşek alır. İki tane de sandık yaptırır. İki sandığa, kalınlığına göre 180-200 kitap sığar. Sandıkların üstüne “Kitap İare Sandığı” yazar. Kitapları eşeğe yükler ve köy köy gezmeye başlar. Kütüphaneye de bir yazı asar: “Sadece Pazartesi ve Cuma günleri açıyoruz.” Köydeki çocuklar şaşırır. Eşeğe bir sürü kitap yüklemiş bir amca, o gariban çocukların küçücük ellerine kitapları verir. Düşünün, Noel Baba gibi. Noel Baba yalan, Mustafa Amca ise gerçek. Geyikler yerine eşeği var. Eşek de daha gerçek, Mustafa Amca da.
“Çocuklar bunları okuyun, aranızda da değişin. On beş gün sonra aynı gün gelip alacağım. Aman yıpratmayın, diğer köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak” der.
Mustafa artık Ürgüp’teki kütüphanede bir iki gün durmakta, diğer günler eşeği Yüksel’le köy köy gezmektedir. Köylerdeki çocuklar Eşekli Kütüphaneciyi her seferinde alkışlarla karşılarlar. Kalpleri küt küt atar heyecandan, sevinç içinde yeni kitapları beklerler. Mustafa Amca‘nın ünü etrafa yayılır. Diğer devlet memurları makam odalarında sıcak sıcak oturup iş yapmazken, Mustafa’nın eşeği Yüksel yediği otu hepsinden fazla hak etmektedir.
Zamanla insanlar kütüphaneye de gelmeye başlar. Mustafa bakar ki kütüphaneye kadınlar hiç gelmiyor. Zenith ve Singer’e mektup yazar:
“Bana dikiş makinesi yollayın, firmanızın adını kütüphanenin girişine kocaman yazayım“ der.
Zenith dokuz tane, Singer bir tane dikiş makinesi yollar (ilk sponsorluk faaliyeti). Salı günlerini kadınlar günü yapar. Kumaşı alan kadın kütüphaneye koşar. On makine yetmediği için sıra oluşur. Sırada bekleyen kadınların eline birer kitap verir, beklerken okusunlar diye. Okuma-yazma oranının düşüklüğünü görünce halkevlerine okuma yazma kursları vermeye gider. Halıcılık kursları başlatır, bölgede halıcılığı canlandırır.
Bu arada valilik Mustafa hakkında dava açar, “kendi görev tanımı dışında davranıyor” diye. 50 yaşına gelen Mustafa Amca baskıyla emekli edilir.
Mustafa Amca köylüler arasında efsane olur, yıllar geçtikçe köylerdeki çocuklarda okuma aşkı yerleşir. 2005 yılında Mustafa Amca vefat eder. Tüm Kapadokya çok üzülür, aralarında toplanırlar. Ürgüp’e Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykelini dikerler.