27 Temmuz 2017 Perşembe

BİRAZCIK DA ÜRDÜN'Ü TANIYALIM

Amman Ürdün Krallığının başkenti. 635 yılında müslümanların eline geçen Amman, 1516'da Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferi sırasında Osmanlı topraklarına katıldı. II. Abdülhamit devrinde Rusya'dan kaçarak Osmanlı devletine sığınan Çerkezlerin bir kısmı Amman civarına yerleştirildi.
1908'de tamamlanan Hicaz Demiryolu hattının Ammandan geçmesi şehrin önemini arttırdı. I. Dünya Savaşı'ndan sonra İngiliz manda yönetimine giren Amman 1946'da Ürdün Krallığının başkenti oldu.
Karayolları ile ülkenin diğer şehirlerine bağlanan başkent Amman'da Uluslar arası bir havaalanı mevcuttur. Önemli bir sanayi merkezi olan şehirde Ürdün Üniversite'si bulunmaktadır. Şehrin en önemli tarihi eseri, Romalılardan kalma kalesidir. Kalenin içinde antik bir tiyatro bulunmaktadır.


Petra, Ürdün’ün Lut Gölü ile Akabe Körfezi arasındaki toprakları üzerinde yer alan antik kenttir. M.Ö. 400 ile M.S. 106 yılları arasında Nebatiler’e başkentlik yapmıştır. Roma İmparatorluğu tarafından işgal edilene kadar başkent olarak varlığını sürdürmüştür. M.S. 400 yıllarından sonra deprem ve ekonomik sıkıntılardan dolayı kent gözden düşmüş ve zaman içinde unutulmuştur. 1812 yılında İsviçreli gezgin Johann Burckhardt tarafından kent tekrar bulunmuştur.
Petra antik kentinde tiyatro, tapınak, ev, gibi yapılar kireç taşına oyularak yapılmıştır. el-Khazna ve Roma döneminde yapılan amfitiyatro en bilinen yapılardır.

6 Aralık 1985 tarihinde UNESCO tarafından Dünya Kültürel Mirası listesine dâhil edilmiştir. Peru’da yer alan Machu Picchu ile kardeş şehirdir.
7 Temmuz 2007 tarihinde, Dünyanın Yeni Yedi Harikası‘ndan biri olarak seçilmiştir.

Lut Gölü veya Ölü Deniz Yeryüzü'nün en alçak ve en tuzlu gölü.
Günümüzde akarsularla beslenmeyen ve 600 km² civarında bir alanı kaplayan Lut Gölü, Afrika-Suriye ayrımındaki en alt noktada yer alır. Lut Gölü'nün tabanı, su derinliği çok fazla olmasa da (yaklaşık 376 metre) ve göl seviyesi deniz seviyesinden 422 metre aşağıdadır. Bu büyük tuzlu göl, karşılıklı uzak noktalarından 80 km/18 km genişliktedir. Aslında göl, eski Lisan Denizi’nin bir parçasıdır.
Su seviyesindeki çekilme eski zamanlarda yılda ortalama 18 cm iken , bugün bu değer İsrail ve Ürdün'ün artan içme suyu ihtiyacı nedeniyle, yıllık 50 cm civarına yükselmiştir. Lut Gölü %28 ile %33 arasında değişen tuz oranıyla (Akdeniz %3) Doğu Afrika'daki Assal Gölü'nden sonra (%35) dünyadaki en tuzlu ikinci göldür.

Gölde bazı dengesizliklerin işaretleri görülmektedir: su altındaki bazı asfalt parçaları su yüzeyine çıkmaktadır. Geçmiş zamanlarda bu parçalar toplanır, kurutulur ve ısınmak için kulanılırdı.
Çevreciler, Lut Gölü’nün yok olmaya başladığı yönünde uyarılar vermektedirler. Gölün iki yakasındaki Ürdün ve İsrail’in bromür endüstrisinin buna neden olduğunu belirtirler. Ancak daha çok İsrail fabrikaları yüzünden temiz su sıkıntısı çekilmektedir. Oluklar endişe verici boyutlara ulaşmıştır. Eğer tehlike değilse, bu fabrikaların kirli atık boşaltımı ayrıca zarar veren faktörlerin başında yer alır.

Küresel ısınma ile karşı karşıya kalan Lut Gölü, kuruma tehlikesindedir.


 DİĞER BİLGİLER

Tarih boyunca çeşitli kavim ve devletlerin (Asur, Babil, Pers, Roma) etki alanında bulunan Ürdün, 7. yüzyılda Arapların eline geçti. 12. yüzyılda Haçlılarla Müslümanlar arasında savaşlar oldu. 16. yüzyılda Ürdün, Osmanlı hâkimiyetine geçti.

1. Dünya Savaşı sonunda ülkeye İngilizler hâkim oldu. 1923'te İngilizler, Ürdün'ün bağımsızlığını tanıdılar.

  1946'da İngiliz mandası kalkarak ülke tam bağımsızlığına kavuştu. 1951 'de Kral Abdullah'ın katledilmesinden bir yıl sonra ülke yönetiminin başına Haşimi Sülâlesinden Talal'ın oğlu Kral Hüseyin geçti.
1994'te Kral Hüseyin'in İsrail ile ülkesi arasındaki gerginliği sona erdiren bir deklarasyonu imzalaması ve ABD ile yakınlaşması, bazı Arap ülkelerini gücendirdi. Suudî Arabistan'la gergin olan ilişkileri düzelme sürecine girdi. 1999 başında Kral Hüseyin'i kaybeden Ürdün, oğlu Kral Abdullah yönetiminde de Arap âlemi içinde en istikrarlı politika izleyen ülke olarak tanınmaktadır.

  Yüzey şekilleri: Ülke yüzey şekilleri yönünden iki bölgeye ayrılır: Batıda, Ürdün nehri ve Lût Gölü'nün yer aldığı derin bir oluk (Gor çukurluğu) uzanır. Bu oluğun yamaçları akarsu vadileri ile parçalanmıştır. Burada Ölü deniz veya Lût gölü, Afrika'dan başlayıp Kızıldeniz üzerinden Türkiye'de (Antakya-Kahramanmaraş) devam eden bir kırık hat üzerinde yer alır. Ölü denizin bulunduğu saha çok derin ve alçakta olup çevresindeki sahalarla olan yükseklik farkı 900-1200 m dolayındadır. İkinci bölge, Lût Gölü'nün çevresindeki sahalardır; burası masa şeklinde bir topografyaya sahip olup ülkenin kurak (çöl) bölgesidir. Lût Gölü (Ölü deniz), deniz seviyesinin 394 m altındadır.

  Gölün derin kesimi 300 m dolayındadır. Bu durum dikkate alındığından Lût oluğu deniz seviyesinin 700 m kadar altına inmektedir. Gölün suyu çok tuzlu (binde 300'ün üzerinde) olduğu için insan su üstünde kalarak yüzememektedir.
İklimi ve bitki örtüsü: ülkenin batısında Akdeniz iklimi ve bitki örtüsü görülür. Doğusunda yaz ile kış arasında sıcaklık farkının artığı ve yağışların azaldığı kurak karasal iklim etkilidir. Yüksek sahalarda otlaklar ve kızılcam toplulukları görülür. Kızılçamlann tahrip edildiği Lût Gölü'nün doğusunda garig topluluklarına rastlanılır.

Nüfusu ve yerleşmesi: Ürdün, 2. Dünya Savaşı'ndan beri nüfusu hızla artan bir ülkedir. Bu nüfus artışında, 1967'den beri İsrail'in işgal ettiği topraklardan gelen Filistinlilerin göçü de etkili olmuştur. Kentlerde yaşayan nüfus gittikçe artmaktadır. Bilhassa iklim şartları da iyi olan Amman ve çevresi nüfusun en fazla toplandığı merkezdir, ülke nüfusunun büyük bölümü Müslüman'dır; Hristiyanlar azınlıktadır. Suriye sınırında sanayi tesislerinin bulunduğu sahada nüfus yoğunluğu fazladır, ülkenin denize açılan tek kapısı, Kızıldeniz'e açılan Akabe Körfezi'nin kuzey kıyısındaki Akabe'dir.

Ekonomisi: Bölgedeki savaşlar ve huzursuz ortam Ürdün'ün ekonomisini ciddî olarak etkilemiştir. Nitekim 1967'deki Arap-İsrail Savaşı, turizm faaliyetlerine önemli darbe vurmuş, Batı şeridindeki tarım arazilerinin işgali tarımsal üretimi azalltmıştır. Doğal kaynaklar bakımından fakir olan ülkede, temel gıda maddeleri ithal edilmektedir. Fazla askerî harcamalar da Ürdün'ün ekonomisini sarsmaktadır. ülkede batıda ve Lût oluğundaki tarıma uygun olan sahada üretilen tarım ürünleri, ülke ihtiyacının ancak yarısını karşılamaktadır.
Önemli tarım ürünleri buğday, arpa, baklagiller ile diğer sebze ve turunçgillerdir.

Ham madde kaynaklarının eksikliğinden dolayı sanayi pek gelişememiştir. Zengin ve önemli tarihî eserlere sahip olan Kudüs'deki turizm faaliyetleri, İsrail işgalinden dolayı eski önemini kaybetmiştir.

Arap ülkeleri içinde doğal kaynakları yetersiz olan bu ülkede eğitim ve öğretim faaliyetleri ileri seviyededir. Örneğin ülkenin kuzeyindeki 300 bin nüfuslu İrbid kentinde kız öğrencilerin çok sayıda olduğu öğretim seviyesi yüksek üç üniversite kurulmuştur. Yüksek tahsil gören nüfusun bir bölümü Arap ülkelerinde çalışmaktadır. Başka bir ifade ile ülkenin en önemli kaynağı, yetişmiş insan gücüdür. Ürdün ile Türkiye arasında güçlü siyasî ilişkiler kurulmuştur.

Türkiye, Ürdün'den kalsiyum fosfat, potasyum klorür, ham deri, soya küspesi ve nafta almaktadır; Ürdün'e ise gıda maddeleri, demir çelik ürünleri, dayanıklı tüketim malları, lastik ve cam şişe satmaktadır.

24 Temmuz 2017 Pazartesi

Kuyucak Köyü Lavanta ile Turizm'e Açıldı...

Bir çiçekle bahar olmaz demeyin, bu köy bir çiçekle kırsal yoksulluğu yendi. Türkiye'de güzel şeyler de oluyor… 

Isparta'nın Keçiborlu ilçesine bağlı Kuyucak köyü, kıraç ve susuz arazileri yüzünden yıllar önce göç vermeye başladı. Ancak köyün kaderi bir çiçekle tersine döndü. Kıraç ve susuz toprakta yetişebilen lavantayı keşfederek arazilerine diken Kuyucaklılar, bugün yaklaşık 3 bin dekarlık alanda Türkiye'deki toplam lavanta üretiminin yüzde 93'ünü karşılıyor. İlaç sanayinden kozmetiğe, gıdadan parfümeri sektörüne kadar pek çok kullanım alanı bulunan lavanta sayesinde dışarıya olan göçü tersine çeviren Kuyucak köylüleri “turizmde biz de varız '' diyerek, Haziran sonunda mora boyanan lavanta tarlalarında bu yaz 10 bine yakın ziyaretçi ağırlamaya hazırlanıyor. 



BURASI PROVENCE DEĞİL, KUYUCAK KÖYÜ 
Isparta'nın Keçiborlu ilçesine bağlı Kuyucak köyü, susuz ve kireçli toprak yapısı yüzünden tarısal üretimden verim alamadığı için dışarıya sürekli göç veriyordu. Yıllar önce az su ile kıraç arazide yetişebilen lavanta bitkisini keşfeden Kuyucaklılar, arazilerine dikmeye başladıkları bu bitki sayesinde kırsal yoksulluğu yenmeyi başardılar. Köyün verimsiz arazilerinin büyük bölümü lavantayla kaplı olan Kuyucak'ta Haziran sonuyla birlikte ortaya çıkan manzara, lavanta bahçeleriyle ünlü, her yıl milyonlarca turistin ziyaret ettiği Fransa'nın ünlü Provence bölgesini aratmıyor. 

TARLALAR ZİYARETÇİ AKININA UĞRAYINCA, KÖYLÜ TURİZME SOYUNDU 

Yaklaşık 3 bin dekarlık arazide lavanta yetiştiren Kuyucaklılar, bitkinin tohumunun yanı sıra köyde üretimi yapılan şifa kaynağı lavanta balını da satıyor. Ancak Haziran sonunda lavanta tarlalarının mora boyadığı Kuyucak, lavanta ve fotoğraf tutkunlarının da akınına uğramaya başlayınca köylüler “turizmde biz de varız '' diyerek kolları sıvadılar. 



KUYUCAK MUHTARI: 'MİSAFİRLERİMİZİ AĞIRLAMAK İÇİN ÇALIŞIYORUZ' 
Kuyucak Muhtarı Mehmet Aydoğdu, geçtiğimiz yıllarda köylerine gelen ziyaretçileri ağırlayabilmek ve gündelik ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için altyapı çalışmalarına giriştiklerini belirterek, KeçiborluKaymakamlığı'nın hazırladığı projeyle bu sorunların çözüleceğini dile getirdi. Geçtiğimiz yıl 5 bine yakın lavanta tutkununun Kuyucak köyünü ziyaret ettiğini anlatan Muhtar Aydoğdu, “Bu yıl bu rakamın 10 bini bulacağını tahmin ediyoruz. En büyük eksikliğimiz olan altyapı sorunlarını çözmek için çabalıyoruz. Bu hasat döneminde lavanta tarlalarımızı görmeye gelecek olan misafirlerimizi en iyi şekilde ağırlayabilmek için çalışıyoruz '' diye konuştu. 

YILDA 120 TON LAVANTA TOHUMU SATAN KÖYLÜ ÜRETİMDEN MEMNUN 
Kuyucak'ta geçtiğimiz yıl verimli bir hasat sezonu yaşandığını dile getiren Aydoğdu, 120 tonun üstünde lavanta tohumu elde ettiklerini belirterek, “Geçtiğimiz yıl lavanta tohumunun kilosu 15 TL'den alıcı buldu. Yaş lavanta sapının kilosu ise 2 TL'den satıldı. Köyümüzde üretilen lavanta balı da kilogramı 50-60 TL arasında satılıyor. Lavanta üretiminden oldukça memnunuz. Ziyaretçilerimizin temel ihtiyaçlarını karşılayacak alt yapı sorunlarının çözülmesiyle Kuyucak tam anlamıyla kaderini tersine çevirmiş olacak '' dedi. 




KAYMAKAMLIĞINLAVANTA PROJESİ BİRİNCİ SEÇİLDİ 

Kuyucak köyündeki lavanta öyküsü, köyün bağlı bulunduğu Keçiborlu Kaymakamlığı'nı da harekete geçirdi. Keçiborlu Kaymakamlığı Köylere Hizmet Götürme Birliği ve Keçiborlu Yardımlaşma ve Eğitim Derneği'nin ortaklaşa hazırladığı 'Keçiborlu Lavanta ile Kalkınıyor' projesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı, BM Kalkınma Programı ve Anadolu Efes ortaklığında yürütülen 'Gelecek Turizmde' başlıklı destek fonuna başvuran yüzlerce proje arasından birinci seçildi. Projenin bu başarısı, Kuyucak köyünde başlayan lavanta turizmi için önemli bir katkı sağladı. 

EV PANSİYONCULUĞU, BİSİKLET YOLLARI VE LAVANTA ÜRÜNLERİ 
Keçiborlu Lavanta ile Kalkınıyor Projesi Koordinatörü Gürkan Cunda, kırsal turizmi canlandırması ve istihdam yaratması beklenen proje kapsamında Kuyucak köyünde çalışmalara başladıklarını söyledi. Alt yapı çalışmalarının yanı sıra eğitim, tanıtım ve lavanta ürünlerinin satışına yönelik çalışmalar yapıldığını anlatan Cunda, “Kuyucak köyünde lavanta ürünlerinin satışının yapılacağı ünitelerle lavanta tarlalarının arasından belirlenecek bisiklet yolu rotaları hazırlanıyor. Ayrıca Kuyucak'ta ev pansiyonculuğu yapılabilmesi için çalışmalarımız sürüyor. Gelen ziyaretçilerimizin yeme içme ihtiyaçları, köylü kadınların hizmet verdiği çadırda karşılanacak. Lavanta sezonunda Kuyucak'a gelenler, mora boyanmış lavanta bahçeleriyle karşılaşacaklar. Şimdiden herkesi bu muhteşem manzaranın tadını çıkarmaya davet ediyoruz '' dedi. 



USTA FOTOĞRAFÇI F. AKBAŞ: 'TÜRKİYE'DE İKİ NOKTA VAR, BİRİ KUYUCAK' 
Lavanta tarlalarıyla ilgili sorularımızı yanıtlayan usta fotoğraf sanatçısı Faruk Akbaş ise Hollanda denilince akla değirmenler ve rengarenk lale bahçelerinin geldiğini belirterek her yıl milyonlarca ziyaretçiyi ağırlayan çiçek turizminin önemli bir gelir kaynağı olduğunun altını çizdi. Türkiye'de fotoğrafçılar açısından etkileyici çiçek tarlalarına sahip iki bölge bulunduğunun altını çizen Akbaş, “Konya'nın Çumra ilçesindeki lale tarlalarıyla Isparta'nın Keçiborlu ilçesindeki Kuyucak köyünde bulunan lavanta tarlaları bu konuda iki güzel örnek olarak verebilirim. Lavanta fotoğrafçılık açısından son derece zengin bir kompozisyon oluşturmasıyla değerli bir bitki. Anadolu halkı, lavantanın yabanisini yıllarca karabaş otu olarak kullanmış '' dedi. 

'BİTKİ ALANLARIMIZI KORUYARAK ÖNEMLİ GELİR ELDE EDEBİLİRİZ' 

Dünyada giderek yaygınlaşan botanik turizminin önemine değinen Akbaş, “Artık sıkışıp kaldığımız kum-deniz-güneş turizminden sıyrılmanın zamanı geldi. Örneğin Çin'deki turizm gelirlerinin yüzde 70'e yakını jeoloji turlarından elde ediliyor. Türkiye jeolojik ve botanik potansiyeli çok yüksek olan bir ülke ancak bu değerleri yeterince koruyup tanıtamıyoruz. Çok sayıda ÖBA'na (Önemli Bitki Alanı) sahibiz. Dünyanın her yerinden pek çok insan yalnızca bitki fotoğraflamak için ülkemize geliyor. Biyolojik zenginliklerimizi koruyarak, denetimli bir şekilde yalnızca görüntülerini satarak önemli bir ekonomik değer yaratabiliriz '' görüşünü dile getirdi. 


LAVANTA TARLALARIKARAYOLUNA 11, HAVAALANINA 20 KİLOMETRE 
Uçucu yağları kozmetik ve parfümeride kullanılan lavanta bitkisi, ilaç sanayinde ve aromaterapide olarak kullanılıyor. Lavanta çayı ise sakinleştirici etkisiyle ünlü. Türkiye'de ekonomik anlamdaki lavanta üretimi yalnızca Isparta'nın Keçiborlu ilçesine bağlı Kuyucak başta olmak üzere Kuşçular ve Çukurören köylerinde gerçekleştiriliyor. TÜİK verilerine göre Türkiye'deki lavanta üretiminin yüzde 93'ü Kuyucak'ta yapılıyor. D-650 Karayoluna 11, Süleyman Demirel Havalimanı'na ise yalnızca 20 kilometre mesafede bulunan Kuyucak'taki lavanta tarlalarına ulaşmak için Isparta ve Burdur'dan 50 kilometrelik bir yolculuk yapmanız yeterli. Lavanta'nın yanı sıra Nisan'da zambak, Mayıs sonunda ise gül bahçeleriyle renk cümbüşüne sahne olan Kuyucak ve çevresi, bölgenin yeni turizm merkezlerinden biri olmaya aday. 


19 Temmuz 2017 Çarşamba

Uçak Seyahati Esnasında Giyinmemeniz Gereken Kıyafetler

Kıyafetler, insanların iç dünyalarının ve duygularının dışa yansımış halleridir. Bir bahçeniz olduğunu ve bahçenizi rengarenk çiçekler ve meyve ağaçlarıyla dolduğunu hayal edin. İlkbahar geldiğinde rengarenk çiçekler açmaya ve birbirinden güzel meyveler olmaya başlayacak.

Giysilerde tıpkı çiçekler gibi, insanın ruh halini yansıtıyor. Her mevsime, her kişiliğe ve gideceğiniz yerin durumuna göre kıyafet seçiminizi yapabiliyorsunuz. Ruhunuzu güzel duygu ve düşüncelerle besliyorsanız, bedeninizi de güzel kıyafetlerle donatmalısınız. Kış aylarında insanlar genelde daha koyu kıyafetler, Yaz ve İlkbahar aylarında ise genelde cıvıl cıvıl ve açık renkler tercih ederler.
Seyahate çıkmadan ve çıktıktan sonra, genelde yolcular ev rahatlığında bir seyahat hayal ederler. Giydiğiniz kıyafetler ne kadar rahat olursa, yolculuğunuz o kadar ve istenilen düzeyde geçecek demektir. Sizi sıkan, rahatsız olmanızı sağlayan ve zor durumda bırakan kıyafetleri, özellikle uzun uçak seyahatlerde tercih etmemelisiniz. Uçak yolculukları esnasında, birbirinden farklı insan tipi ve kıyafetlere rastlayabiliyorsunuz. Seyahat deyip geçmeden, hem rahatlık hem de imaj için uygun kıyafetler tercih edebilirsiniz.Özellikle uzun uçak seyahatlerinde, yolculuğu zora sokan ve sizin rahatsız olmanızı sağlayan en önemli sorunların başında kıyafet seçimi geliyor. Uçak seyahati sırasında nasıl giyinilmeli? Daha önce yaşanan tecrübelerle ilgili bilgilenmeye ne dersiniz?

Topuklu ayakkabılar kadınları uzun göstermenin yanında, oldukça şık ve alımlı görünmelerini de sağlar. Özellikle uzun uçuşlar esnasında topuklu ayakkabı ile seyahat; uçağa yetişmek, dedektörden geçerken ayakkabıların çıkarılıp giyinilmesi ve havaalanında hızlı hareket etmek konusunda size sorun oluşturabilir. Topuklu ayakkabınızın topukları bir de ince ve uzun ise, hem havaalanında, hem hem de uçağa binerken düşme riskiniz daha fazla olacaktır. Uçakta acil çıkış kapısında oturan ve topuklu ayakkabı giyen hanımların, hızlı hareket etmeleri oldukça zorlaşacaktır. Ayrıca topuklu ayakkabılar, spor ve düz tabanlı ayakkabılara göre ayağınıza daha fazla zarar verecektir. İş seyahatine çıkıp topuklu ayakkabı giymeniz zorunlu olsa dahi, yanınızda rahat bir ayakkabı bulundurmanız faydalı olacaktır.
Gideceğiniz bölgenin iklim şartlarını araştırıp, nasıl giyineceğinizi önceden organize etmelisiniz. Soğuk bir destinasyona gidiyorsanız, kalın kıyafetler giyinmek yerine kat kat giyinebilirsiniz. Çok kalın giydiğinizde, kıyafetleriniz seyahat sırasında sizi rahatsız etmeye başlayacaktır. Kıyafetiniz sıcağı hissettiğinizde çıkarabileceğiniz, soğuk oluğunda bir kat giyebileceğiniz şekilde olmalıdır.

Seyahat esnasında kullandığınız kokunun diğer yolcuları rahatsız etmemesi gerekiyor. Uçak içerisine binmeden önce veya uçak içerisinde aşırı parfüm sıkmak, sizi ve yanınızdakileri rahatsız edebilir. Parfüm sıkmaktan ziyade temiz ve yıkanmış, rahat kıyafetler tercih edebilirsiniz. El kremi ve kolonyalar yerine, daha hafif kimseyi rahatsız etmeyecek mendiller kullanabilirsiniz.

Davetler, iş toplantıları ve günlük giysiler kadar, uçak yolculuğu için seçmiş olduğunuz kıyafetler de çok önemlidir. Öncelikle nereye yolcuğa çıkıyorsanız, gideceğiniz yerin mevsimine göre kıyafetler tercih etmeli ve valizinizi ona göre düzenlemelisiniz. Uzun yolculuklarda takım ve buna benzer kıyafetleri yanınıza alarak, gittiğiniz yerde giyinebilirsiniz. Yolculuk esnasında daha rahat kıyafetler tercih etmek, yolculuktan keyif almanızı sağlayacak.

Günümüzde, genelde dar kesim kıyafetler tercih ediliyor. Dar kıyafet tercih etmeniz, yolculuğunuz süresince sıkılmanıza neden olur. Uçak yolculuğu süresince vücudunuzu sıkan kıyafetler, terlemeyi arttırarak kan dolaşımını azaltacaktır. Özellikle deri pantolon giydiğinizde, vücudunuz daha hızlı terleyecektir. Uzun süreli bir yolculukta daha bol ve rahat kıyafetler tercih etmeniz daha doğru olacaktır.
Uçak seyahatinize başlamadan önce çok kalın, dar ve yünlü kıyafetlerden uzak durmalısınız. Sıkı ve dar kösele ayakkabıları asla tercih etmeyin. Likralı kıyafetleri tercih ettiğinizde, çok oturmadan dolayı elbiseleriniz hemen kırışmayacaktır. Beyaz renkli kıyafetler giyinmek, lekelerin belli olmasına sebep olabilir.Bu nedenle uçağa bindiğinizde beyaz renkli kıyafetleri tercih etmemenizi öneriyorum. Özellikle Yaz aylarında şort, polo gömlek ve tişört gibi kıyafetler giymek, yolculuğunuz boyunca sizi rahat ettirecektir. Bayanlar için etek giyinmek de rahatlık açısından tercih edilebilecek kıyafetler arasında.

18 Temmuz 2017 Salı

VAN'I TÜM GÜZELLİĞİYLE TANIMAK İSTEMEZ MİSİNİZ?


Van iline adını veren Van Gölü Türkiye’nin ve dünyanın en büyük soda gölüdür. Dört tarafı yüksek dağlarla çevrilidir. İçinde Akdamar, Adır, Çarpanak ve Kuş adaları olmak üzere 4 ada bulunmaktadır. Tarih boyu Yüksek Deniz, Nairi Denizi ve Yukarı Deniz dendiği gibi Deryaçe (Küçük Deniz) adını da alır. Gölün suyu çok tuzlu ve sodalıdır. Sabunsuz köpük verir ve temizlik maddeleri kullanılmadan içinde herşey yıkanabilir ve temizlenebilir. Her mevsim, her saatte farklı bir renk alan, gündoğumu ve günbatımının muhteşem olduğu göl, bölge turizmine önemli bir katkı sağlamaktadır. Sahil boyunca yapılaşma ile bozulmamış koylar, yeşil bitki örtüsüyle sarılmış kıyılar görülmeye değerdir. Van Gölündeki adalardan en büyüğü olan Akdamar Adası, üzerindeki kilisesi ile ünlüdür. 900′lü yılların başında Kral Gagik tarafından yaptırılmış olan kilise taş işçiliğinin en seçkin örneklerindendir. Akdamar adasına Gevaş iskelesinden dolmuş motorları çalışmaktadır.

Van Kalesi, Van il merkezi sınırları içerisinde olup, şehir merkezine 5 km. mesafede bulunmaktadır. Urartu kalelerinin görkemlilerindendir.MÖ.9. yüzyılda Lutupri’nin oğlu I. Sarduri tarafından yaptırılmıştır. Büyük bölümü ayakta kalan kalenin kuzeybatı ucunda bulunan ve Sardur burcu denilen taş bloklarla örülen yapının üzerinde I. Sarduri’ye ait olan, Asur çivi yazısı ile yazılmış, bilinen en eski Urartu yazıtı vardır. Kalenin diğer önemli bir yapısı, I. Agrişti’ye ait olan kaya mezarı ve hemen bunun dışındaki kaya üzerinde bulunan Urartu’ların günümüze ulaşan en uzun yazıtı, “Horhor Yazıtları” vardır. Ayrıca kalenin kuzey yamacında II. Sarduri’nin açık hava tapınağı (Analı-Kız), Kale içinde Menau ve Sarduri’ ye ait mezar odaları, mağaralar, su sarnıçları ve çeşitli odalar vardır. Kalenin güneyinde ise eski şehrin kalıntıları bulunur. Ulu Cami, Hüsrev Paşa Cami, Kay Çelebi Cami, Hamamlar (Çifte Hamam) Kümbetler (İkiz Kümbet) ve çoğu tahrip olmuş eski evler,gezenleri tarihin yaprakları arasında seyahate çıkarlar.Van kaleler şehri olarak da bilinir.Bunlardan bazıları Ağartı Kalesi,Toprakkale,Çavuştepe Kalesi,Ayanıs Kalesi,Aşağı-Yukarı Anfaz Kalesi dir.

Gevaş ilçesi sınırları dahilinde Van Gölü içersinde bulunan en büyük adaya ismini veren kilisedir. Adanın güney doğusuna kurulmuş olan kilise sahile 3 km. uzaklıktadır. Günün her saatinde Akdamar Adası'na, sahilde bulunan motorlarla ulaşım sağlanmaktadır.Kutsal Haç adına Vaspurakan Kralı I. Gagik tarafından Keşiş Manuel'e yaptırılmıştır. Kilisenin figürlü repertuarı oldukça zengindir. Bunun yanında, İncil ve Tevrat'tan alınmış çeşitli sahneler bulunmaktadır. Yunus Peygamberin denize atılması, Hz.Meryem ve kucağında İsa, Adem ile Havva'nın Cennetten kovulması, Hz.Davut ile Kral Goliat'ın mücadelesi Samson Filistinli ikilisi, ateşte üç İbrani genci, Aslan ininde Daniel sahneleri bulunmaktadır. Zengin hayvan, asma sarmaşıkları ve çeşitli figürler görmek mümkündür.

Keşiş Gölü´ndeki sulama tesisleri Rusahinili´nin kurucusu II. Rusa tarafından yaptırılmış. M.Ö.700'de-Toprakkale´ye taşınan başkente su sağlamak amacıyla 2544 metrelik Erek Dağı´nın üzerindeki barajlar sağlamlaştırılmış ve yenileri eklenmiş. Günümüzde Faruk Bendi olarak bilinen baraj geç Roma dönemine aittir.Keşiş Gölü'ndeki sulama tesisleri Rusahinili'nin kurucusu II. Rusa tarafından yaptırılmış. M.Ö.700'de Toprakkale'ye taşınan başkente su sağlamak amacıyla 2544 metrelik Erek Dağı'nın üzerindeki barajlar sağlamlaştırılmış ve yenileri eklenmiş. Günümüzde Faruk Bendi olarak bilinen baraj geç Roma dönemine aittir.

Van'a 18 km. uzaklıktaki Edremit, Van Gölü’nün Güney-Güneydoğu kıyı şeridi boyunca uzanıp masmavi gölün önünde bir yeşil örtü gibi duruyor. Tarihi Dukaya Höyüğü, Urartular döneminden kalma Hatti Çiviler (Çivi Yazıları), Kadenbastı mevkiinde Kız Damı (Dev Damı) Surlar ve Savacak Şelalesi, yine Elmalık mahallesinde bulunan Hazine Piri (Hazine Kapısı), Harbedar(HarebeKöyü) görülmeye değer yerler.

Van il merkezine 60 km. uzaklıkta, Gürpınar ilçesinde, Van-Hakkari karayolu üzerindeki Hoşap (Güzelsu)’da yer almaktadır. Dik bir kaya kütlesi üzerine kurulan kale, iç kale ile bunun kuzeyindeki dış kaleden oluşur. Gözetleme kulesi, surları, burçları, beden duvarları, mescit, fırın, zindan seyir köşkü, harem, selamlık ve orijinal demir kapı kanatları kalenin önemli yapılarıdır. Ayrıca kalenin güney tarafında Van Bölgesinin en eski Osmanlı Köprüsü bulunur.

Kanalın çevresinde Kral Menua (M.Ö. 810–786) tarafından eşi Tariria için bugünkü Kadem Bastı mevkiinde yapay teraslar halinde yaptırılan asma bahçeleri, Assur Kraliçesi Semiramis'in Dünya'nın 7 harikasından biri sayılan asma bahçeleriyle özdeşleştirilerek efsaneleştirilmiştir. Van'ın kuş uçumu 50 km. güneyinde yer alan Gürpınar (Havasor) Ovası'ndan Urartu Krallığı'nın başkentinin bulunduğu Van Ovasına tatlı su getiren Menua Kanalı, geçtiği topraklara hayat vermektedir.

 Menua Kanalı'nın bir başka ilginç özelliği, destek duvarlarına ve kanalın yakın yerlerine toplam 15 adet çivi yazılı inşa yazıtının konulmuş olmasıdır. Şimdiye kadar hiçbir Urartu yapısında bu kadar çok inşa yazıtına rastlanılmamıştır. Konulan inşa yazıtları kanalı neredeyse bir "yazıt anıtı"na dönüştürmüştür. Yazıtların bir kısmı kısa, bir kısmı da uzundur. Kaybolmaya ve tahrip edilmeye karşı bir önlem olmak üzere yazıtlar aynı içeriğe sahiptir. Kısa olan yazıtlarda şunlar okunmaktadır
 :
 Tanrı Haldi'nin kudreti sayesinde, İşpuini oğlu Menua bu kanalı açtı. Adı Menua kanalıdır.
 Dört adet uzun içerikli metinde ise şunlar okunmaktadır. "Kim bunu görürse, kim başkasına 'Bu kanalı ben açtım' derse o, Tanrı Haldi, Tanrı Teişeba, Tanrı Şivini ve bütün tanrılar tarafından mahvedilsin; güneş ışığından yoksun edilsin."

Muradiye ilçesine 10 km. uzaklıkta, Bend-i Mahi Çayı üzerindedir. Doğuş yeri sönmüş bir volkanik dağ olan Tendürek dağıdır. Çok yüksekten düşmese de hoş bir görünümü vardır. Muradiye Şelalesi 15-20 metre arasında değişen yükseklikten dökülmektedir. Asma köprüsü ve doğal güzelliği ile halkın rağbet ettiği bir mesire yeridir.Kış aylarında donarak tam bir doğa harikasına dönüşmektedir.Doğubeyazıt-Van karayolu üzerindedir. İl merkezine 86 km mesâfededir. Denizden yüksekliği 1735 metredir. Yaşarlar Alabalık Restaurantı hemen Şelalin yanındadır.

Van ili Başkale ilçesi Yavuzlar Köyü’nde bulunan ve Kapadokya yöresindeki peri bacaları ile oluşum yönünden benzerlik gösteren peri bacalarının bulunduğu alan Vanadokya olarak anılmaktadır.
Buradaki volkanik Yiğit Dağı’nın püskürttüğü kayaçların aşınmaları sonucunda bu oluşumlar meydana gelmiştir. Günümüzde kendi haline terk edilmiş olan bu oluşumların doğal park ilan edilmesi ve koruma altına alınması yerinde olacaktır.
Anadolu’nun hemen her bölgesinde değişik dönemlere ait ve çoğunlukla anonim mimari ile yöredeki yapı ustaları tarafından çeşitli tipte evler inşa edilmiştir. Ağır kış şartlarına maruz kalan Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki evler, iklim ve malzeme bakımından, Anadolu’nun diğer bölgelerindeki ev plan tiplerinden farklılık göstermektedir.
Van’da konut mimarisinin oluşumunda temel etkiler; coğrafi koşullar, örf, adet, malzeme ile yaşam tarzıdır.Van evleri bu özellikleri ile komşu Bitlis ve Erzurum evlerinden farklı olmakla birlikte, daha çok Orta Anadolu özellikle Konya ve çevresinin mimari yapı özelliklerini göstermektedir.
Bir ve iki katlı olarak geleneksel kerpiç malzeme ile inşa edilen evlerinin ilk örnekleri, tarihi Van Kalesi’nin güneyinde yer alan üç tarafı surlarla çevrili olan Eski Van Şehri’nde oluşmuştur. Eski Van Şehri’nde arazinin sınırlı olmasından dolayı evler bitişik nizamda inşa edilmiştir. Günümüz Van Şehri’nde ise her ev bağımsız olarak ayrık nizamda, bahçe, hayat ve sokak ilişkisi içinde düzenli olarak inşa edilmiştir. Anonim mimari tarzında mahalli ustalar tarafından inşa edilen Van evlerinin örtü sistemi düz damdır.

I.Dünya Savaşı’nın başlamasının ardından Van bölgesi 1915’te Ruslar tarafından işgal edilir. Ruslar ve Ermeniler bölgeden 1918’de çekilirken eski ve günümüz Van Şehri’nde bulunan tüm mimari yapıları yakıp yıkmışlardır. Günümüz Van Şehri’ndeki evlerin çoğu yeniden onarılarak bir kısmı günümüze ulaşmasına rağmen, Eski Van Şehri içindeki evlerin yıkıntıları günümüzde mevcut değildir. 1990 yılına kadar, günümüz Van Şehri’nde sayıları 20 olan tarihi Van evlerinin bugün ayakta kalanların sayısı dört adettir. Bu evlerde çeşitli fonksiyonel değişikler yapılarak günümüz şartlarına uygun hale getirilmiştir.
Ülkemizde özellikle 1940 yılından günümüze kadar geleneksel evlerin hızla yok olması karşısında, bir çok araştırmacı ve bilim adamı Anadolu’nun her köşesindeki geleneksel evleri inceleyerek belgelemiştir. Araştırmacılar tarafından incelenen geleneksel mimari örnekleri çeşitli tipolojilerde gruplandırılmıştır.

Van evinin tümü “İç Sofalı Plan Tipi” tipolojisi içerisinde yer almaktadır. Eski Van Şehri’ndeki evler, diğer yapılarla birlikte şehrin genel mimarisini oluşturur. Evler, tek ve iki katlı olarak bitişik nizamda düz damlı olarak kerpiç ana malzemesi ile inşa edilmiştir. 1918 yılından sonra günümüz Van Şehri’nde oluşan evler arazinin genişliğinden dolayı, Eski Van Şehri’ndeki evlerin aksine bağımsız olarak ayrık nizamda yapılmıştır. Her ev; bahçe, hayat, tandır evi, ahır, samanlık gibi tamamlayıcı bölümlerden oluşmakta, çevresi ihata(möhre) duvarı ile çevrelenmiştir.

Tarih 
Van'ın tarihi MÖ 7000 yıllarına kadar uzanır. Van Kalesinin 6 km güneyinde bulunan Tilki tepe ve Van Gölü'nün kuzeyindeki Ernis Mezarlıklarında yapılan kazılarda Kalkolitik, Bronz ve Demir devrine yerleşmişlerdi. Sonra Urartular, Medler, Persler, Büyük İskender, Selevkoslar, Ermeniler, Partlar, Romalılar,Sasaniler ve Bizans hakim olmuştur. M.S. 675 yılında Müslüman Araplar bu bölgeyi fethetmiş, daha sonra bölge yine Bizanslılara geçmiştir. Yöre, uzun süre Abbasilere veya Bizanslılara bağlı yerel Ermeni beyleriyle yönetilmiştir. 11. yüzyıldan itibaren Türkmenlerin yerleşmeye başladığı Van Gölü havzası, önce Selçuklulara, sonra da İlhanlılara, Celayirîlere, Karakoyunlulara ve Akkoyunlulara yurt olmuştur. 16. yüzyılda Safevilerin Doğu Anadolu'dan uzaklaştırılmasından sonra Van'da Osmanlı egemenliği başlamıştır. Van'da 20. yüzyıla kadar Ermeni, Türk, Kürt, Arap nüfus yaşamıştır. Gelenekleri Osmanlı ve İran etkisinde gelişmiştir. Van farklı kültürlerin ve toplulukların bir arada yaşayabildiği güzide bir coğrafyadır.

Coğrafya
İlin kuzeyinde bulunan Tendürek dağlarında yükseklikleri 2400 ile 3000 metre arasında değişen “Sınır Dağları” uzanır. Van yöresinde büyük nehir ve akarsular bulunur. Bu akarsuların en önemlileri Hoşap suyu, Memedik çayı, Karasu, Bendimahi çayı, Deliçay, Irşat çayı ve Zilan çaylarıdır.
Van bölgesi göller bakımından da önemli bir bölgedir. İrili ufaklı birçok gölden başka Türkiye’nin en büyük gölü de bu bölgededir.Yazları az yağışlı ve sıcak kışları az yağışlı ve oldukça soğuk geçmektedir. Baharlar ise bol yağışlı ve ılıktır.Van ilinin ilçeleri; Bahçesaray, Başkale, Çaldıran, Çatak, Edremit, Erciş, Gevaş, Gürpınar, Muradiye, Özalp ve Saray’dır.

Gevaş : Gevaş Van’a 40 km. mesafededir. Gevaş’ ta bulunan tarihi ve turistik eserler arasında İzzettin Şir Cami ve Külliyesi, Orta Mahalle’ de bulunan Halime Hatun (Celme Hatun) kümbeti, Selçuklu Türkleri Mezarlığı, tarihi değere sahip Akdamar Adası ve Kilisesi vardır.

Gürpınar : Van ilinin güneyinde yer alır.İlçedeki tarihi ve turistik yerler Çavuştepe Kalesi ve Haşap Kalesi’dir.

Çatak : Çatak Çayı üzerinde Taşköprü, Hulkan köprüsü ve Ziril Köprüleri 15. yüzyılda yapılmış tarihi kalıntılardır. Bölgede bunların dışında en önemli tarihi eser Tirşin yaylasındaki kayalar ve taşınır taşlar üzerinde çizilmiş olan av ve hayvan figürleridir. Bilgi Köyünün Üçüzler Mezrasında da Meryem Ana Kilisesi bulunmakta olup, bu kilise 365 odadan ibarettir. Atlıhan Köyü istikametinde tabii bir kaplıca bulunmaktadır. Çatak vadisinden ilçeye 5 km. uzaklıktaki Beyaz su (Ganisipi) Şelalesi ilginç bir tabiat eseridir.

Gezielecek Yerler Kaleler
Van’a bir anlamda “Kaleler Kenti” denilebilir. Van ve çevresinde küçüklü büyüklü çok sayıda kale bulunmaktadır. Bu tarihi kalelerden bir kısmı Urartu döneminden, diğerleri Ortaçağ ve sonrasından kalmadır. Önemli Kaleler Aşağı ve Yukarı Zıvistan Kalesi, Beyüzümü Kalesi, Çatak Kalesi, Lamurkesen (Zernek) Kalesi, Hişet Kalesi, Pizan (Örenkale) Kalesi, Kalecik, Zernaki Tepe Kalesi, Muradiye Kalesi, Albak (Başkale) Kalesi, Deliçay Kalesi, Çelebibağ Kalesi, Yoncatepe Kalesi, Müküs Kalesi ve Amik Kalesi olarak sayılabilir.

Ağartı Kalesi: Van Gölü’ nün doğu kıyısında kurulan kale iyi korunarak günümüze kadar gelen sur duvarları andezit taş bloklarla örülmüştür.
Kef Kalesi : Urartu’ların önemli merkezlerinden biridir. Kalede çok odalı bir saray, hayvan ve bitki rölyefleri vardır.

Çavuştepe Kalesi: Van il merkezine 25 km. uzaklıkta, Gürpınar ilçesine bağlı Çavuştepe köyünde yer almaktadır. Bol Dağı silsilesinin batı ucuna kurulmuş olan kale; aşağı ve yukarı kalelerden oluşmaktadır. Kale, II. Sarduri tarafından M.Ö. 764-734 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Kalelerde Haldi tapınağı, açık hava tapınağı, surlar, depo, ahır, saray binaları, su sarnıçları, çivi yazısı bulunmaktadır.

Ayanıs Kalesi: Van’a 35 km. mesafedeki Ayanıs köyündedir. Argişti’nin oğlu Rusa tarafından M.Ö. 645-643 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Urartu tarihinin son safhalarının aydınlatılması açısından çok önemlidir. Van Gölü sahiline yakın bir alanda kuruludur.

Toprakkale: Van il merkezinin doğusunda Zimzim Dağları silsilesine bağlı kayalık bir tepe üzerinde yer almaktadır. Kale Urartu kralı II. Rusa tarafından M.Ö. 685-645 tarihleri arasında yaptırılmıştır. Sarnıç, açık hava tapınağı, kayaya yontulmuş merdivenler bulunmaktadır.

Aşağı-Yukarı Anzaf Kaleleri: Van’ın 10 km. kuzeydoğusunda Van-Özalp karayolu yakınında yer almaktadır. Aşağı ve Yukarı Kalelerden oluşmaktadır. Her iki kalede surlar, kuleler, atölye, depo, saray yapısı, kitabe bulunmaktadır.

Ne Yenir?
Murtuğa (kahvaltılık), cacık (kahvaltılık), ilitme, ekşili, senseger gibi yemek türleri ile ünlü Van otlu peyniri yöreye özgü yemeklerdir. Van peyniri (otlu peynir), içerisine mahalli otlar katılarak yapılan güzel kokulu ve son derece lezzetli bir peynirdir. Yaz sonuna doğru küplere basılarak toprağa gömülür, kış için saklanır. Ayrıca, Van gölünden çıkarılan Van balığı (inci kefali) mutlaka yenmelidir. Van balığı, Van gölünün sodalı suyuna uygun “inci kefali” diye adlandırılan, bol havyarlı bir balık türüdür. Az kılçıklı olan bu balık oldukça lezzetlidir.

Ne Alınır? 
Van’ da alışveriş etkinliklerinin merkezini, turistik, hatıra eşya alım-satımları oluşturur. Özellikle dünyaca ünlü olan Van ve çevresinde dokunan kilimler büyük ilgi görmektedir. Turizm mevsimi ile beraber her türlü halı – kilim ve el sanatları, süs eşyaları şehir merkezindeki halı ve kilim galerinden satın alınabilir.

Yapmadan Dönme...
Van Kalesi, Van Müzesi, Hoşap Kalesi, Muradiye Şelalesi, Edremit ve Gevaş kıyı boyu ve Van Gölü gezilip görülmeden,
Dünyaca ünlü bir gözü mavi diğer gözü yeşil olan Van kedisini görmeden,
Dünyaca ünlü Van Kilimleri ve Savat (gümüş) İşlemeli el sanatları ürünlerinden almadan,
Zengin bir mutfağa sahip olan Van yemeklerinden yemeden,
Dönmeyin...


17 Temmuz 2017 Pazartesi

KÜLTÜR VE DEĞERLER ŞEHRİ MARDİN



İlçemiz Midyat'ın coğrafi olarak konumu, doğusunda Dargeçit ilçesi, batısında Ömerli ilçesi, kuzeybatısında Savur ilçesi, kuzeyinde Batman iline bağlı Gercüş ilçesi, güneyinde Nusaybin ilçesi, güney doğusunda ise Şırnak iline bağlı İdil ilçesi yer almaktadır. Bu ad, ibadet edenlerin dağı, diyarı anlamında kullanılır. Bu bölgenin yüzölçümü 10.000 Km2'den fazladır.

İlçemizin ismi ve ilk kuruluşu konusunda, değişik görüşler bulunmaktadır. Bazı kaynaklara göre, İlçenin adı bir çok değişimlerden sonra Farsça, Arapça ve Süryanice karışımından meydana gelmiş "AYNA" anlamına gelmektedir.



Başka bir rivayete göre de Midyat, Mağaralar Kenti anlamına gelen " MATİATE" kelimesinden ismini almıştır. Bu görüşü ileri sürenler, "MATİATE" isminin Asur yazıtlarında M.Ö. 9.Yüzyılda geçtiğini Asur imparatorlarından II. Aşurnasipal M.Ö. 879 yılında gururla: 'Matiate'yi (=Midyat) ve köylerini buyruğum altına soktum. Bol ganimet edinip, onları yüklü haraca ve vergiye bağladım' der.r. Bu görüşe paralel olarak Midyat'ta ilk yerleşim yerinin mağaralar olduğunu gösteren "Elath" mevkiinin (Midyat'a 3 Km. uzaklıkta ve Acırlı Beldesi yakınında bulunan Ziyaret-Mesire Yeri) Romalılar döneminden günümüze kadar geldiği söylenmektedir.

1973 Mardin İl yıllığında İlçenin tarihçesi hakkında şu bilgiler yer almaktadır: Orta Asya'dan göçüp Anadolu'ya gelen Eti Türkleri, Mezopotamya dediğimiz Dicle ve Fırat Nehirleri arasında yer alan ve verimli topraklara sahip olan bölgeye yerleşmişlerdir. ( M.Ö. 2000 yıllarında ) Bölgeden geçişleri sırasında Midyat'ı büyük bir mağara şehri halinde kurup, hayvanlarını da burada barındırmışlardır. Midyat'ın altındaki mağaralar o devirlerde barınak olarak kullanılmışlardır. Bu mağaraların birbirleri ile bağlantıları vardır. Daha sonraları bu bölgeye Orta Asya Türklerinin öncü göçebeleri olan Komuk Türkleri gelip yerleşir.



Bölgeye gelip yerleşen Komuklar, asırlarca Asurilerle savaşmışlardır. Bu dönemlerde Asurilerin birkaç defa bölgeyi ele geçirdiği görülmektedir. Ancak bu istilaları pek uzun sürmez ve her defasında çekilmek zorunda kalmışlardır. Nitekim Asur Hükümdarı Tıglatninip zamanında Komuklar, tamamen duruma hakim olmuşlardır. M.Ö. 500-100 yılları arasında bölge, değişik kavimlerin istilasına uğramıştır. Makedonyalılar, Persler, Romalılar bu bölgede hüküm sürmüşlerdir. Midyat' ın asıl meskun hale gelişi veya bölge olarak kuruluşu Selefkuslar devrine rastlamaktadır (M.Ö.180 Yılları).
M.S. V. yy kadar Hıristiyanlık bölgeye hakim olmuştur. VI. asırdan sonra, İslamiyet' in yayılışı ile birlikte Arap akınları başlamış ve VII. yüzyılda Halit B. Velid orduları bölgeyi fethetmişlerdir. Abbasiler döneminde bölgede imar ve kalkınma hareketleri görülmüştür. Midyat köylerinin ekserisi Harun El Reşit döneminde kurulmuştur. Harun El Reşit'in oğlu Memun'un Türk-Arap karışımı olarak kurduğu büyük bir ordu Cizre-Mardin eski patika yolu boyunca yüz karakola yerleştirilmiştir. Mahalmiler böyle doğmuşlardır. Midyat ve çevresindeki köylere verilen "MAHALMİ" adı buradan gelmektedir. Mahalmi; yüz mahalle, yüz yer, yüz ordugah anlamına gelir ve bugün de Cizre'den Mardin'e kadar eski patika yolu, özellikle eski Bağdat yolu üzerindeki ( bu kervan yolu üzerindeki) bu köyler, Türkçe, Süryanice ve ağırlıklı olarak Arapça karışımı Mahalmice diye tabir edilen bir dili konuşur.



XI. yüzyılda Artuk Devleti genişleyerek, batıda Halep, doğuda Musul ve Bitlis, Kuzeyde Harput (Elazığ), güneyde Darzuru içine alır.İşte Midyat da, bu dönemde Mardin, Hasankeyf ve Musul eyaletleri arasında irtibat vazifesi gören bir bölge olarak en parlak devirlerinden birini yaşamıştır. Bu tarihte bölgenin merkezi Derizbin ( Acırlı ) köyüdür. Derizbin beyleri Artukoğullarına bağlı yarı müstakil bir beylik olarak hüküm sürüyorlardı. Mervaniler ve Eyyübiler'den sonra Midyat 1535 yılında Bıyıklı Mehmet Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu tarafından ele geçirilmiştir. 1838 yılında Diyarbakır Valisi Ali Paşa tarafından ziyaret edilen Midyat'ta, bir redif taburu teşkil edilir.

1810 yılında ilçe olan Midyat, 1915'te Cevat Paşa tarafından imar görülmüştür. Askeri Kışla, Cevat Paşa Camii ve Ulu Camii bu dönemde inşa edilmiştir.

12 Temmuz 2017 Çarşamba

Antalya'da Tatil Yapmak İçin Çok Nedeniniz Var!


Yaz aylarının yaklaşmasıyla herkesin kafasında tatil planları oluşmaya başladı. Türkiye’de tatil denildiği zaman akla ilk gelen yer de haliyle Antalya oluyor. Peki Antalya’nın akla hemen ilk gelen şehir olmasının sebepleri neler? Bir başka deyişle Antalya’yı tatil alanında lider yapan özellikler neler?

















1) Deniz ve sahilleri


Antalya, dünyanın sayılı güzellikteki plajlarını ve turkuaz renkli berrak mı berrak denizini bünyesinde barındırıyor. Her yıl milyonlarca kişi, dünyanın dört bir yanından gelerek sahillerde güneşin ve denizin tadını çıkarıyor. Dünya üzerinde başka benzeri bulunmayan sahil ve koylara ev sahipliği yapan Antalya bu özelliğiyle listenin 1 numarası olmayı hakediyor.























Tatil cenneti Antalya sadece yazın değil kışın da binlerce kişiyi ağırlıyor. Yazın güneş ve denizin keyfini çıkarma imkanı sunan Antalya, kışın da doğa sporları ve kamp kurma imkanıyla macera severlere, keşif meraklılarına unutamayacakları anılar vaadediyor. Doğa sporu tutkunları için kış aylarında onlarca etkinlik düzenlenirken yılın 365 gününde Antalya’da misafir eksik olmuyor.























Tatile gelmişken erkenden uyumak olmaz değil mi? Antalya’da gecenin her saatinde insanları eğlenirken ya da gezinti yaparken görünce bu şehrin hangi arada uyuyup yeni güne başladığını merak edeceksiniz. Dünyanın farklı ülkelerinden gelen binlerce misafir, birbirinden kaliteli ve eğlenceli mekanlarda sabahın ilk ışıklarına kadar gönlünce eğlenme imkanı buluyor. Bu nedenle de Antalya, tatil denince akla ilk gelen şehir oluyor.






















4) Binlerce yıllık tarihi

Antalya’nın her yerinden tarih fışkırıyor dersek aslında yalan olmaz. Çünkü nerdeyse her 50 kilometrede bir karşınıza bir kadim medeniyetin kalıntıları, şehirleri ya da izleri çıkacak. Antalya bu yönüyle de turistlerin yoğun ilgisiyle karşılaşıyor. Ayrıca dünyanın dört bir yanından gelen araştırmacı ve arkeologlar tarafından hala daha keşfedilmemiş tarih cenneti olarak gösteriliyor.






















5) Birbirinden özel otelleri

Tatilin başkenti olunur da birbirinden lüks ve konforlu otellere ev sahipliği yapılmaz mı? Antalya’da her bütçeye uygun, her türlü imkanı sunan, müşteri memnuniyeti odaklı çalışan onlarca otel bulunuyor. Her türlü bütçeyle tatil yapma imkanı sunan Antalya’da oteller için aylarca önceden rezervasyonlar yaptırılıyor. Her yıl milyonlarca misafiri ağırlayan Antalya otelleri bu alanda da Türkiye’nin 1 numarası haline geliyor.